USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000
POLİTİKA

Meral Akşener'den Erdoğan'a: Kendi eserin olan yoksulluğu, yalanlarla örtemezsin

İYİ Parti lideri Meral Akşener partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada dikkat çeken mesajlar verdi. Akşener, ABD-Almanya ile Türkiye'deki market fiyatlarını karşılaştırıp "Onlar zor durumda" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan'a "Ufak at Ziya. Ufak at Sayın Erdoğan. Yoksulluğu yalanlarla örtemezsin." dedi.

Meral Akşener'den Erdoğan'a: Kendi eserin olan yoksulluğu, yalanlarla örtemezsin
05-10-2022 15:52
05-10-2022 15:51
ANKARA
Google News
Partisinin grup toplantısında konuşan İYİ Parti lideri Meral Akşener, gündemi değerlendirdi ve çarpıcı mesajlar verdi.
Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP iktidarına sert eleştirilerde ve göndermelerde bulunurken, Ankara'da öldürülen sanatçı Onur Şener'in katledildiği olayla ilgili de, "Beğenmediği herkese saldıran, hakareti ve iftirayı kendine hak sayan, ülkeye nifak tohumlara eken zihniyetin neden olduğu toplumsal gerilim artık tehlikeli bir seviyeye ulaştı. Türkiye artık bu gerilimi taşıyamıyor. Geçtiğimiz hafta, Ankara’da bir eğlence mekanında yaşananlar bu gerilimin sonucudur. Sanata ve sanatçıya düşman bir iktidarın yönettiği ülkemizde, sırtını iktidara yaslayan herkes kendini her şeyin sahibi zannediyor." şeklinde konuştu.
Akşener diğer yandan ABD-Almanya ile Türkiye'deki market fiyatlarını karşılaştırıp "Onlar zor durumda" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan'a İYİ Parti lideri Akşener'den sert sözlerle yüklenerek, "Ufak at Ziya. Ufak at Sayın Erdoğan. Yoksulluğu yalanlarla örtemezsin." dedi.
Akşener'in açıklamaları şu şekilde;
Eveet, yine bir aradayız! Bizi yeniden, Gazi Meclisimizin çatısı altında buluşturan rabbime şükürler olsun. 20 sezonluk, gereksizce uzatılmış, keyifsiz bir dizinin final sezonu sonunda geldi çattı. Hiç merak etmeyin; O sene, bu sene! İYİ’lerin şafağı  artık ufukta görünüyor. Emin olun, çok az kaldı!
Aziz milletim, değerli milletvekilleri, sevgili gençler ve kıymetli basın mensupları;
Sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyor, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 27’inci Döneminin 6’ncı yasama yılının, milletimiz ve memleketimiz için hayırlı olmasını diliyorum. Grup toplantımıza hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Aziz milletim; Ak Parti iktidarı yüzünden memleketimizin bereketi de, güzellikleri de soluyor. Balık baştan kokar derler… En tepedeki şımarıklık, acımasızlık toplumun tamamına yayılıyor. Oysa ülkeyi yöneten kişi her tavrıyla örnek olmalıdır. Ama iyi örnek olmalıdır. Beğenmediği herkese saldıran, hakareti ve iftirayı kendine hak sayan, ülkeye nifak tohumları eken bir zihniyetin neden olduğu toplumsal gerilim artık tehlikeli bir seviyeye ulaştı. Türkiye bu gerilimi artık taşıyamıyor. Geçtiğimiz hafta Ankara’daki bir eğlence mekanında yaşananlar işte tam olarak bu gerilimin sonucudur. Sanata ve sanatçıya düşman bir iktidarın yönettiği ülkemizde, sırtını iktidara yaslayan herkes, kendini her şeyin sahibi zannediyor. Bize de katledilen bir sanatçının ardından üzülmek düşüyor. Onur Şener’e Allah’tan rahmet, ailesine ve sanat camiamıza başsağlığı diliyorum. Kendisini dev aynasında görenlerin şiddete sığınan acizliğine lanet olsun! İnsanlıktan nasibini alamayanların evlere, ocaklara, yüreklere düşürdüğü yangınlara lanet olsun!
Aziz milletim; Hayat, iyilerle kötüler arasında, bitmek bilmeyen bir mücadelenin özetidir. Tarih, kötü işler yapanları nefretle, iyi işler yapanları da minnetle not eder. İnsanın yaratılışından bu yana, kötülüğü rehber edinenler hep oldu. Ölümler, katliamlar, soykırımlar, işgaller, kötülerin hayata verdikleri hasarlardır. Bugün bile, değişime ayak uyduramayan yönetimlerin âdeta insanlığa meydan okuyan uygulamalarına şahit oluyoruz. Bugün bile ne yazık ki; Soğuk Savaş zihniyetinin yıkıntılarına sığınan “Sıfır Toplamlı Oyunların” hesabını yapan, en temel toplumsal sözleşmeleri bile kendi çıkarlarına uydurmaya çalışan kirli zihniyetlerin sebep olduğu acılara şahit oluyoruz.
Rusya’nın 24 Şubat tarihinde Ukrayna’ya yönelik “Özel Askeri Operasyon” adı altında başlattığı haksız işgalin üzerinden 7 ay geçti. Güya Başkent Kiev bir haftada alınacaktı değil mi? Peki ne oldu? Rus ordusu, Ukrayna topraklarında çamura saplandı. Putin ise çizilen karizmasını toparlamak için son çareyi; Herson, Zaporijya, Luhansk ve Donetsk’i askeri işgal altında yapılan, sopalı referandumlar sonucunda ilhak etmekte buldu. Biz bu filmi daha önce Kırım’da da izledik. Dolayısıyla; nasıl ki o gün, Rusya’nın işgalini ve ilhakını tanımadıysak bugün de tanımıyoruz. Çünkü; Putin’in çarlık rüyaları peşinde attığı adımlar; uluslararası hukuka da, Rusya’nın taraf olduğu anlaşmalara da aykırıdır. Üstelik Putin’in ilan ettiği kısmi seferberlik çerçevesinde askere alınacakların yurt dışına kaçmalarından da gördüğümüz üzere Rusya’nın, uluslararası toplum tarafından kınanan bu saldırganlığını Rus halkı da desteklemiyor.
Peki şimdi ne olacak? Rusya, ilhak ettiği Ukrayna topraklarını ana vatan sayarak “her türlü imkân ile” koruyacağını söyledi. Yani gerekirse nükleer silah da kullanmakla tehdit etti. Bu tehdit, sadece Ukrayna için değil ülkemiz ve dünya için de kabul edilemez bir tehdittir. Uluslararası toplu, bu çılgınlığa karşı artık daha somut ve net adımlar atmalıdır. Çünkü Kırım’ın ilhakına yeterince ses çıkarmayan dünya, Putin’in artan cüretkarlığında ve bugün gelinen noktada yaşananlarda önemli bir paya sahiptir. Diğer taraftan önümüzdeki seçime Putin’in desteğiyle girmeye niyetlenen Sayın Erdoğan’ın da bu ciddi tehdit karşısında alacağı tavrı merakla bekliyoruz. Dileriz ki bu tavır geçtiğimiz günlerdeki televizyon yayınında Kırım için pısırıkça ifade ettiği gibi; “Attığınız bu adım doğru değil” demekten öteye geçebilir. Çünkü devletin esas görevi; bütün dengeler karşısında, kendi menfaatleri çerçevesinde bir denge oluşturabilmektir. Dış politikayı iç siyasete cirolama peşinde koşup, seçim hesapları kovalayarak devlet yönetilmez. Biz tahıl koridoru konusundaki adımları elbette takdirle karşılıyoruz. Ancak Rusya-Ukrayna savaşında bir komşu ülke olarak alacağımız pozisyonda “Liderlerin ahbaplıkları değil, ülkemizin menfaatleri esas alınmalıdır.” diyoruz. Rusya’nın Ukrayna topraklarındaki sözde referandumunu tanımamak da elbette doğru bir politikadır. Ancak yeterli değildir. Arabuluculuk kisvesi altında, Putin’in sırtını sıvazlayan bir diplomasi Cumhuriyet Türkiye’sine yakışmaz. Bu konuda çok daha net olmak uluslararası hukuka ve egemenlik haklarına saygının bir gereğidir. Türk Milleti tarihinin hiçbir döneminde olmadığı gibi; Bugün de; Rus emperyalizminin yanına yedeklenecek bir algı malzemesi değildir olamaz! Ve asla olmayacak. Çünkü biz bu filmi daha önce gördük, yaşadık. Çünkü aynı kibir; Dün bizim de toprağımıza asker çıkarmıştı. Çünkü aynı cüretkarlık; Dün bizim de canımıza, malımıza, namusumuza göz koymuştu. Çünkü aynı zihniyet; Dün bizim de onurumuzu, gururumuzu ve haysiyetimizi ayaklar altına almaya çalışmıştı. Ve bugün; Putin’in çarlık rüyaları peşinde örnek aldıkları yani, 93 Harbi’nde Mehmetçiğimizin kutsal kanını dökenler o kara günlerde İstanbul’umuzun göbeğine Yeşilköy’ümüze Rus işgal kuvvetlerinin hatırasını yaşatmak için bir utanç anıtı dikmişti.
Sayın Erdoğan; Biz bunların hiçbirini unutmadık. O yüzden şimdi beni çok iyi dinle. Bu millet yıllarca o utanç anıtına bakmak zorunda kaldı. Ne zamana kadar biliyor musun? Ta ki, inatçı ve asil bir ruh Mahmut Şevket Paşa millî davamızı başarıya ulaştırmak için harekete geçen kadar. Ta ki koca yürekli Bahri Teğme, karşısına çıkan tüm engellere rağmen o utanç anıtını aziz Türk Milleti’nin huzurunda yerle bir edene kadar. 
Şimdiii… Sana neden bunu anlattığıma gelirsek; Biz bugün senin yüzünden yine aynı utancın eşiğindeyiz. O gün; Milletimizin haysiyetine, Ayestefanos anıtıyla vurulan pranga, Bugün; Senin 2024’e ötelemeye çalıştığın doğalgaz borcuyla canlanıyor. O gün; Bu vatanının asil evlatlarının boyunduruk altına girebileceğini sananlar Bugün; Senin adeta bir devlet politikası hâline getirdiğin Putin hayranlığınla ve beceriksiz yönetim anlayışınla yeniden cesaret buluyor. O gün; Topraklarımıza dikilen utanç anıtı, Bugün; Senin mahvettiğin ekonomimiz üzerinden hain bir oyun olarak yeniden karşımıza çıkıyor. Ama şunu asla unutma: Bahri Teğmen’in, Rus anıtına döşediği dinamit; Aslında; Milletimizi utanca, devletimizi dara, varlığımızı da meçhule düşürmek isteyen kirli bir zihniyete ve o zihniyete boyun eğen acizliğe döşenen dinamitti. İşte o yüzden bugün de; Yeşilköy’e Rus anıtı dikenlerin ve dikilmesine izin verenlerin bugünkü temsilcilerinin karşısında tıpkı Mahmut Şevket Paşa gibi tıpkı Bahri Teğmen gibi aynı basiretle, aynı hamiyetle, aynı cesaretle dimdik duracağız. Türk Milleti’nin haysiyetini aynı inançla koruyacağız. Çünkü bu bizim tarihsel görevimizdir. Bunu böyle bilesin.
Aziz milletim; Çağdaş değerlerden nasibini alamamış rejimlerin kendi düzenlerinin devamı için nelere kalkışabileceklerinin bir diğer acı örneği de maalesef İran’da yaşanıyor. Tarihin en köklü medeniyetlerinden biri olan İran’da çağ dışı baskı ve zulüm manzaraları görmek hepimizi derinden üzüyor. 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin baş örtüsünden saçı çıktı diye Ahlak Polisi tarafından acımasızca öldürülmesinin; Ne Yüce dinimizde ne devlet yönetiminde ne de insan haklarında yeri yoktur. Geçmişte ilimin merkezlerinden olmuş bir medeniyet nasıl olur da ilimden, bilimden bu kadar uzağa savrulabilir? Dünyanın en eski uygarlıklarından biri nasıl olur da kadınlara bu denli şiddet uygulayabilir? Gerçekten utanç verici. Bizim için bu konu dini veya siyasi bir tartışma değildir. Bu konu, bir ülkenin iç işlerine karışmak da değildir. Bizim için bu konu vahşetin karşısında, mağdurun yanında durmaktır!
Değerli dava arkadaşlarım; Biz komşumuz İran’ın güçlü olmasını istiyoruz. İran’ın mutlu ve huzurlu bir ülke olmasını istiyoruz. İran’ın zengin bir ülke olmasını istiyoruz. Ve biz İran’ı bağımsız bir ülke olarak görmek istiyoruz. Emperyalist rüyalar peşinde hırpalanan Ortadoğu’nun özgürleşmesi için İran’la iş birliği yapmak istiyoruz. Herkes şunu bilmelidir ki; Dualarımız özgür ve mutlu bir İran içindir. Ancak bu idealimizi baskıcı yöntemler kullanarak gerçekleştiremeyiz. Bu idealimizi kadını bir eşya gibi gören ucube bir anlayışla gerçekleştiremeyiz. Bağımsızlığın yolu saçı görünen kadınları katletmek değildir. Bağımsızlığın yolu baskıyla milletini sindirmek de değildir. Tek bir kadının bile sesini duyurmak için ayağa kalkması aslında tüm kadınlar için bir ayağa kalkıştır. Canları pahasına bu barbarlığı bu hukuksuzluğu protesto eden İran’ın cesur evlatlarının yanındayız. Engizisyon vahşeti nasıl son bulduysa İran’daki bu zulüm de yok olmaya mahkumdur. Tarih bunun nice örnekleriyle doludur. Bu vesileyle İran’da özgürlükleri için sokaklara dökülen ve baskıya başkaldıran kadınları bir kez daha tüm kalbimle selamlıyorum!
Aziz milletim; Biliyorsunuz Sayın Erdoğan geçtiğimiz Şubat ayında; “Yaz aylarıyla birlikte enflasyonu kontrol altına alacağız.” diyordu… Yaz gelip geçti artık kış kapıya dayandı. Enflasyon kontrol altına alındı mı? Alınamadı. Baktı olmuyor bu sefer de; “Yıl başından sonra enflasyonun düşeceğine inanıyorum” dedi. Dikkat edin artık söz de veremiyor; Kendisi de epistemolojik bir kopuş yaşadığından olsa gerek sadece “inanıyor”… Kıştan yaza, yazdan kışa ertelenen bu mevsimsel sabır döngüsünde; olan da tabii ki yine milletimize oluyor. İktidarın fantastik ekonomi modelinin üzerinden 10 ay geçti; Yılın ilk 8 ayında; İhracat sadece yüzde 18 artarken, İthalat yüzde 41, Dış ticaret açığı ise yüzde 146 oranında rekor bir artış gösterdi. Sadece Ağustos ayında 11,2 milyar dolarla tarihin en yüksek seviyesine ulaşan dış ticaret açığımız; Yılın ilk 8 ayında toplam 73 milyar doları buldu.
Gelelim kur ve enflasyona… Eylül 2021 sonunda 8,8 lira olan dolar kuru bugün 18 buçuk lirayı geçti. Yani paramız 1 yılda yarı yarıya değer kaybetti. Üstelik Merkez Bankası’nın kayıp 128 milyar dolarına da bu yıl 75 milyar dolar ilave oldu. Böylece nereye gittiği ve nasıl gittiği belli olmayan rezervlerimizde olması gereken ama nedense olamayan döviz miktarı 203 milyar dolara yükseldi. Enflasyon ise 2021 yılının Eylül ayında yüzde 19,58’ken, 2022 yılının Eylül ayında TÜİK’in makyajlı rakamlarıyla bile yüzde 83,45’e ulaştı. Yani geçtiğimiz 1 yılda enflasyon 4 kattan fazla arttı. Kamuoyunda sadece tüketici fiyatları konuşuluyor. Oysa tüketici fiyatlarındaki artış diğer fiyat artışlarının en düşüğü… Mesela son 1 yılda; Üretici fiyatlarındaki artış yüzde 151 buçuk, Tarım Üretici Fiyatlarındaki artış yüzde 142,4, Konut Fiyatlarındaki artış ise yüzde 173,8 oldu. Tüm bu rakamların gösterdiği çerçevede bugün ne yazık ki dünyada en yüksek enflasyona sahip 5’inci ülkeyiz. Listede bizden sonra gelen ülkeler ise; Lübnan, Suriye, Venezuela ve Sudan. Maşallah her biri birer istikrar abidesi… 
Düşünün ki; Savaşın ortasındaki Ukrayna’nın enflasyonu yüzde 23,8. İşgalci Putin’in Rusya’sının ise yüzde 14,3. Ne var ki; İçinde bulunduğumuz tabl, böylesine ibretlik bir durumdayken; Milletimiz enflasyonun, hayat pahalılığının, geçim darlığının yükünden nefes dahi alamazken; Sayın Erdoğan, buram buram cehalet kokan bir rahatlıkla gününü gün etmeye devam ediyor… Çünkü Bay Kriz’e göre Türkiye’de aslında her şey yolunda. Biliyorsunuz ona göre insanımız şükretmeyi bilmiyor. Diyor ki; Asıl yokluk Amerika’daymış. Avrupa’da fukaralık diz boyuymuş. Market rafları boşmuş Amerikalılar, Almanlar açlıktan kırılıyormuş... Vah, vah… Güler misin, ağlar mısın?... Almanya’da ortalama ücret bizim paramızla 75 bin lira. Yani bir Alman vatandaşı ayda ortalama 75 bin lira maaş alıyor. Yani Sayın Erdoğan aslında diyor ki; Ayda 5500 liraya çalışan Türk vatandaşlarının keyfi yerinde. Ama ayda 75 bin lira kazanan Alman vatandaşı zor durumda... Hatırlıyor musunuz, Rahmetli Münir Özkul, Neşeli Günler’de Şener Şen’e ne diyordu? “Ufak at Ziyaaa…” Ufak at Sayın Erdoğan, ufak at! Bizzat kendi eserin olan yoksulluğu yalanlarla örtemezsin. Kaşıkla verdiğini kepçeyle geri alan abartılı müjdelerinle günü kurtaramazsın. Boş vaatlerle milletin derdini çözemezsin. Hakikat güneşini hamaset balçığıyla sıvayamazsın. Hiç boşuna uğraşma.
Aziz milletim; Ak Parti iktidarı ülkemizi yönetemiyor! Bu gerçek artık gün gibi ortada. İşte o nedenle; Onlar kendileri çalıp kendileri söyledikleri yalanlara inanırken; Biz, utanıyoruz! Onlar saçma sapan açıklamalarla gündem değiştirmeye çalışırken; Biz utanıyoruz! Onlar abuk sabuk tavsiyelerle milletimizi oyalamaya çalışırken; Biz utanıyoruz! Hani başkası adına utanırsınız ya… İşte öyle utanıyoruz. Niye biliyor musunuz? Çünkü onlar unutmuş olsalar da; Eskiden bu devletin bir ciddiyeti vardı. Bu devletin; Bir aklı, sağ duyusu ve itibarı vardı. Ancak bugün ne yazık ki; Sağduyunun yerini kibirin, aklın yerini keyfiyetin, İtibarın yerini hoyratlığın, Ciddiyetin yeriniyse şaklabanlığın aldığı bir garip yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız. Nitekim; Bay Kriz’in tutum ve davranışlarından feyz alan bu anlayışın izleri hemen her gün bir başka saray mensubunun yaptığı açıklamalarda zuhur ediyor. Mesela; Bu ülkede “atanamayan öğretmen” diye bir gerçek olduğu için utanması gereken bir Millî Eğitim Bakanı; bırakın utanmayı bir de üstene çıkıp şuursuzca; “Mühendisler de atanamıyor ama böyle ağlamıyorlar.” dedi. Mesela; Yaz partileriyle meşhur Turizm Bakanı çıkıp; Kışın fiyatların düşük olduğunu bu yüzden kışın gezmemizi tavsiye etti. Yani bu fevkalade parlak arkadaş yaz tatiline kışın çıkmamızı önerdi… Mesela; “Kışın kombi derecesini indirin, yazın klima derecesini yükseltin” diyerek akıl dolu önerilerde bulunan Enerji Bakanı son olarak; “Aklınla Verimli Yaşa” isimli bir tasarruf kitapçığı yayınladı. Bu kitapçığa göre; Duş alırken banyoya kum saati koyacakmışız. Kışın fırını kullandıktan sonra kapağını açık bırakıp ortamı ısıtacakmışız. Saçlarımızı da kurutma makinesiyle değil havlu ile kurulayacakmışız. Şu üstün akla, şu olağanüstü ferasete bakar mısınız? Fikir vermek gibi olmasın ama; Önümüzdeki kış güncellenmesini beklediğimiz kitapçığın yeni baskısında çorba içerek ısınmamızı ve ayda bir yıkanmamızı tavsiye ederlerse şaşırmayın… İşin asıl ibretlik olan tarafı da ne biliyor musunuz? Biz tüm bunları yaparken onlar; Sarayda günlük 10 milyon lira harcayacaklar. Zevki sefa içinde günlerini gün edecekler. Torpilli maaşlarla, ballı ihalelerle servetlerini büyütmeye devam edecekler. Buradan Saray’daki tavsiye meraklısı ahkâmseverlere seslenmek istiyorum;Siz hiç merak etmeyin. Kendinizi de hiç boşuna yormayın. Milletimiz ne yapacağını çoook iyi biliyor. Sizin aklınıza da üstün fikirlerinize de hiç mi hiç ihtiyacı yok. O sandık geldiğinde milletimiz tasarrufun şahını yapacak. O gün geldiğinde bir şey değişecek, her şey değişecek. Gereksiz yanan ampul sönecek memleketimizin kaynakları hepimize yetecek. Hiç merak etmeyin çok az kaldı!
Değerli dava arkadaşlarım; Tabii bir de iktidarın göz bebeği Nebati Bakan var… Saray bürokrasisi saçmalama yarışına girer de ışıltılı gözler hiç geri kalır mı? O da kılıf aramaya doyamadıkları sözde ekonomi modelini tarif etmek için; adeta yeni öğrendiği tüm kelimeleri aynı cümle içinde kullanmaya çalışan çocuklar gibi; “Neo-liberal ekonomi düşüncesinden, epistemolojik bir kopuşu temsil eden heterodoks yaklaşım” dedi. Sonuna da ekledi: “Günümüzde giderek ön plana çıkan davranışsal ekonomi ve nöro-ekonomi ile daha fazla önem kazanmakta…” Gelin ben size tercüme edeyim: Üstad, siyaset tarihimize geçecek bu ibretlik cümle ile aslında diyor ki; “Biz bilgiden ve bilimden koptuk. Dünyada uygulanan tüm ekonomi metotlarını da reddediyoruz. Bizi artık ekonomistler değil nörologlar ve davranış bilimciler değerlendirsin.” Yahu niye bu kadar uğraşıyorsunuz? Çıkın mertçe; “Biz ekonomiyi böyle yürütüyoruz. Çünkü Sayın Erdoğan böyle istiyor.” deyin. Çıkın; “Biz bir şey bilmeyiz. Sayın Erdoğan’ın içine doğmuş; enflasyon böyle düşecekmiş.” deyin. Çıkın; “Bay Kriz hazretleri rüyasında görmüş ekonomi böyle düzelirmiş.” deyin. Allah’ın bildiğini niye kuldan saklamaya çalışıyorsunuz? Dürüstçe çıkın gerçeği söyleyin. Saçma sapan açıklamalarınızla da çilekeş milletimizi daha fazla yormayın, kendinizi de daha fazla rezil etmeyin. Ayıptır. 
Buradan Sayın Erdoğan’a seslenmek istiyorum: Ekonomiyi batırdığın gerçeğini, milletimizi fakirleştirdiğin gerçeğini abuk sabuk yalanlarla mı örteceksin? Milletin parasını yandaşlarına yedirdiğin gerçeğini, beş para etmezlere 5-10-15 maaş verdiğin gerçeğini, Merkez Bankası’nın bile kasasını boşalttığın gerçeğini lügatlara sığınarak mı örteceksin? Lügat demişken; Bir yanda bakanları, bürokratları saçmalamaya devam ederken; Diğer yanda ise Sayın Erdoğan artık millete hakaret etmekte yeni yöntemler deniyor. Eskiden dümdüz hakaret ederdi artık lügatlı sövüyor… Geçen hafta memleketten umudunu kesmek zorunda bıraktığı gençlerimizi hedef aldı. Dedi ki; “Sırf daha iyi arabaya binmek, sırf daha yeni telefon alabilmek, sırf daha çok konsere gidebilmek gibi süfli heveslerle ellerin yani başka ülkelerin, başka toplumların kapısına varanlara acıyarak bakıyorum." Bu vesileyle, Sayın Erdoğan’ın gözünde çapulculuktan süfliliğe terfi eden gençlerimizi kutluyorum. Henüz biz kadınların seviyesine gelemediniz ama yakında onu da başaracağınıza eminim…
Özetle Sayın Erdoğan diyor ki; gençlerimizin daha iyi bir hayat sürmeyi istemeleri “süfli bir hevesmiş”. Yani “aşağılık” bir hevesmiş… Yanlış duymadınız. Üstelik bunu söyleyen bu ülkenin Cumhurbaşkanı. Kadınlara “sürtük” diyebilen bir zihniyetten elbette zarafet beklemiyorum. Ama gencine “aşağılık” demeye hiç mi utanmıyorsun Sayın Erdoğan? Ayıptır, günahtır. Gençlere analarının ak sütü gibi helal olan, iyi ve haysiyetli yaşama arzusu süfli bir hevesmiş… Daha iyi bir hayat istemek, huzur istemek, mutluluk istemek, aşağılık bir hevesmiş. Hayallerini gerçekleştirebilmeyi torpilsiz, mülakatsız, işe girmeyi istemek aşağılık bir hevesmiş… Peki bu beyefendiye göre süfli olmayan hevesler nedir biliyor musunuz? Mesela Sayın Erdoğan için; ihale kovalamak süfli değil bilakis son derece asil bir heves. Mesela; bol maaşlı, atanmış hayatlar peşinden koşmak süfli değil bilakis fevkalade asil bir heves. Hele de lüks arabalar içinde pudra şekeri koklamak hiç süfli değil tam tersine müthiş asil bir heves.
Sayın Erdoğan; Bu kadar hakaret, yalan, iftira bir Cumhurbaşkanına hiç yakışmıyor. Ülkesinin kadınına sürtük, gencine aşağılık, çiftçisine terörist demek bir Cumhurbaşkanına hiç yakışmıyor. Çünkü bu devletin başına laubalilik değil ciddiyet yakışıyor. Çünkü bu aziz millet zorbalığı değil şefkati hak ediyor. Çünkü Türkiye süfli bir zihniyetle değil asaletle yönetilmeyi hak ediyor! Sen her ne kadar yolun sonuna geldiğini fark etmesen de; Artık milletimiz iftira atmayan, yalan söylemeyen, bahane üretmeyen, başarılı, basiretli ve becerikli bir yönetim istiyor! Milletimiz; Hırsıza, yolsuza, arsıza göz açtırmayan, bölmeyen, ayırmayan, ayrıştırmayan bir yönetim istiyor! Milletimiz; İradesine, sesine, derdine kulak veren, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne yakışır bir anlayışla yönetilmek istiyor! İşte biz aziz milletimizin bu asil talebini karşılamaya talibiz! Bu yüzden ülkemizi her şeyden önce bu ucube sistemden kurtaracak Cumhuriyet değerlerimizle kadim devlet geleneklerimizle ve 21’inci yüzyılın ruhuyla milletimizi hak ettiği gibi asaletle yöneteceğiz! Ne kadar çirkinleşirsen çirkinleş artık nafile. İYİ Parti iktidarına artık çok az kaldı.
Aziz milletim; Biliyorsunuz 1 Ekim itibariyle iktidarın “Dezenformasyonla Mücadele” adı altında çıkardığı Sosyal Medya Yasası yürürlüğe girdi. Yeni yasama yılının başlangıcında meclis gündeminde yer alan ilk düzenleme iktidarın yüksek standartlarına göre bile ucubelikte adeta bir baş yapıt oldu. Sözüm ona internetteki yalan haberleri durdurmak amacıyla çıkartılan bu yasada; En çok merak ettiğimiz konu ise yasanın nasıl işleyeceği… Yalanı kim ayırt edecek? Doğru nasıl bilinecek?Dezenformasyonu hangi kurum denetleyecek? Hiçbiri belli değil… Mesela yalanları; havuz medyasının bir alt birimi gibi çalışan RTÜK mü ayırt edecek? Mesela doğruyu; ENAG’ın yüzde 186 olarak açıkladığı enflasyon rakamının karşısında kendi çalışanlarını bile zar zor ikna edip enflasyonu yüzde 83,45 açıklayan TÜİK mi bilecek? Mesela şu meşhur dezenformasyonu; Trollerin efendisi, iftiraların prensi, algıların bekçisi İletişim Başkanlığı mı denetleyecek? Mesela; Facebook gidecek yerine dezenformasyondan arındırılmış “AKbook” mu gelecek? Twitter gidecek yerine “Saray Kuşu” mu gelecek? YouTube gidecek yerine “ŞahsımTube” mu gelecek?
Aziz milletim; İktidar her zaman olduğu gibi yine bir cambaza bak oyunu sergiliyor. Buradaki cambaz: Sosyal Medya Yasası. Oyun ise: Hak ve hürriyetlerimize pranga vurmak. Yani dezenformasyon bahane istibdat düzeni şahane… Giydiğimiz kıyafete, ettiğimiz ibadete, dinlediğimiz müziğe, sevdiğimiz yemeğe bile karıştıkları yetmedi; Şimdi de doğruları öğrenmemizi istemiyorlar. Çünkü; doğrulardan en çok onlar korkuyorlar. Çünkü; eğip bükemedikleri gerçeklerden korkuyorlar. Çünkü; fikri hür, vicdanı hür nesillerimizden korkuyorlar. Hatırlayın bu arkadaşlar nasıl iş başına gelmişlerdi? “Okuduğu şiirler, düşündüğü fikirler, söylediği sözler yüzünden hapse girmeyen insanların ülkesini” vaat etmişlerdi değil mi? Vesayet bitecek, yasaklar son bulacaktı değil mi? Aynı Ak Parti bugün ülkemizi bir açık hava hapishanesine çevirmeye hatta; “düşünen her canlı bir gün ceza infaz kurumlarımızı tadacaktır” düsturuyla vatandaşlarımıza korku üzerinden hükmetmeye çalışıyor. Şu ironiye bakar mısınız? Elinizden geleni ardınıza koymayın! Biz sizi çok iyi biliyoruz! Türk Devleti’nin gücünü kötüye kullanarak; Millete dindarlık, demokratlık ve milliyetçilik nutukları atan bezirganların esas hesabının kendi banka hesaplarına yeni sıfırlar eklemek olduğunu biz çok iyi biliyoruz! Cumhuriyetimizin; Türk Milleti’nin egemenliğini, hakkını, hukukunu, vicdanını ve hürriyetini korumayı esas alan kerim devlet anlayışından nasibini bir türlü alamayan Ak Parti iktidarının korkuyla, baskıyla, yasaklarla ve cezalarla hüküm kurmaya çalışarak artık son kalesine sığındığını Biz çok iyi biliyoruz! Vatandaşına her daim şefkat eli uzatan koskoca Türk Devleti’ni; Ucube bir sistem getirip kuruluş değerlerinden koparmaya “vatandaşa korku, yandaşa güven” verme aparatı olarak kullanmaya, kendi siyasi çıkarları için bir baskı aygıtı hâline getirmeye çalışanların esasında totaliter bir parti devleti kurma arzusunu biz çok ama çok iyi biliyoruz! Ama şimdiden söyleyeyim; ÇOK BEKLERSİNİZ! Umutları öldürdünüz! Adaleti öldürdünüz! Vicdanı öldürdünüz! Ama hakikati öldüremeyeceksiniz! Uğruna canla, başla, kanla mücadele verdiğimiz; Haklarımızı öldüremeyeceksiniz! Hürriyetimizi öldüremeyeceksiniz! Devletimizin kerim anlayışını öldüremeyeceksiniz! Çünkü Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün de söylediği gibi; “Biz Türkler; Bütün tarihimiz boyunca hürriyete ve istiklale timsal olmuş bir milletiz.” Cumhuriyetimizin kodlarında var olan bu hürriyetperver anlayışa göre; Devlet, vatandaşının yerine geçen değil yanında olandır. Devletin esas görevi; her bir ferdinin haysiyetli bir yaşam sürebilmesini sağlamaktır. Bu haysiyetin temelini ise hak ve hürriyetlere karşı takınılan tutum belirler. İşte tam da bu yüzden; Ferdin hakkı, özgürlüğü, bilgiye erişimi ve gelişimine koyulan her türlü engel milletin haysiyetine vurulan bir darbe demektir. Ez cümle; Hürriyet ve demokrasi kimsenin lütfu değil Türk Devleti’nin kutlu mirası, Türk Milleti’nin en halis hakkıdır! Karşımıza kim dikilirse dikilsin, yolumuza hangi engeller konulursa konulsun, hangi yasaklar çıkartılırsa çıkartılsın; Bizi susturmaya, bastırmaya, sindirmeye çalışanlara Türk Milleti’ni tanımamakta direten zavallılara Hürriyet şairimiz, Namık Kemal’in dizelerini hatırlatmak bizim boynumuzun borcudur: ''Zalim ne kadar pervasız olursa olsun yine zulmün tahtını biz yıkarız! Yerin merkezine atsalar da bizi yer küresini patlatır çıkarız!” Türkiye’nin İYİ ve cesur evlatları! Hazır olun!
Gittiğimiz her yerde görüyoruz ki; Daha önce hangi partiye oy vermiş olursa olsun milletimiz bizi çağırıyor. Allah’ın izni, milletimizin de teveccühü ile yetkiyi alacağız! Az Kaldı. Türkiye’yi hakla, hakikatle yöneteceğiz. Az Kaldı. Türkiye’yi akıl ve bilimin ışığında, liyakatle yöneteceğiz. Az Kaldı. Türkiye’yi vizyonumuzla, kadrolarımızla hak ettiği ciddiyetle yöneteceğiz. Az kaldı. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ile millet iradesini yeniden hakim kılacağız. Az kaldı. Devleti tek bir adamın kaprislerinden kurtarıp gerçek sahibinin milletin hizmetine sunacağız. Az Kaldı. “Yeter Söz Milletindir” diyip millet iradesinin üzerinde hiçbir gücün olamayacağını 72 yıl sonra bir kez daha hatırlatacağız. Emin olun çok az kaldı! Necip Fazıl’ın dizelerinde söylediği gibi; “Çekiyor tebeşirle yekûn hattını afet, alevler içinde ev, üst katında ziyafet! Durun durun bir dünya iniyor tepemizden, çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden, haykırsam kollarımı makas gibi açarak, durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak!” Allah’ın izniyle Milletimizi ve memleketimizi o çıkmaz sokaktan çekip çıkartacağız. Hiç merak etmeyin. İYİ’lerin iktidarına çok ama çok az kaldı!
Değerli dava arkadaşlarım; “Devlete ciddiyet, İnsana hürriyet, Millete haysiyet!” diyerek çıktığımız bu kutlu yolun sonunda vazifemiz bizi bekler! Varlık içinde yokluğa mahkûm edilen, hakkına, hukukuna, mirasına göz dikilen, hamiyetine, şahsiyetine ve hayallerine pranga vurulan milletimiz bizi bekler! Binlerce yıllık değerleri unutulan büyük emeklerle kurduğu kurumları yıpratılan nice kutlu zaferlere şehadet etmiş engin hafızası hiçe sayılan devletimiz; Bizi bekler! And olsun, şart olsun ki biz; Atasını, tarihini ve değerlerini unutanlardan olmayacağız! Yolundan, amacından, sözünden cayanlardan olmayacağız! Çalandan, çırpandan, yalandan medet umanlardan olmayacağız! Millet ve memleket aşkıyla çıktığımız bu kutlu yolda; Hürriyet olsun andımız cesaret de namımız! Kardeşlik olsun özümüz, vicdanımız da yönümüz! Medeniyet olsun sözümüz, al sancakta gözümüz! “Gök olsun çadırımız, Güneş de bayrağımız!” Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun.

Editor : Eray Yetkin
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
ÇOK OKUNANLAR
ARŞİV ARAMA
PUAN DURUMU TÜMÜ
TAKIMOPuanAV.
1Galatasaray3493+59
2Fenerbahçe3489+58
3Trabzonspor3355+13
4Başakşehir FK3452+7
5Beşiktaş3451+5
6Kasımpaşa3449-3
7Sivasspor3448-4
8Çaykur Rizespor3348-6
9Antalyaspor33450
10Alanyaspor3345-3
11Adana Demirspor3441+2
12Samsunspor3439-7
13MKE Ankaragücü3337-3
14Kayserispor3337-10
15Konyaspor3436-14
16Gaziantep FK3334-13
17Fatih Karagümrük3333-5
18Hatayspor3433-10
19Pendikspor3330-31
20İstanbulspor3316-35
GÜNÜN KARİKATÜRÜ TÜMÜ
Karikatürler
sanalbasin.com üyesidir